MANUEL LENF DRENAJI (LENF ÖDEM) TEDAVİSİ

LENF ÖDEM NEDİR?
Lenfatik dolaşım sistemindeki bozukluk nedeniyle protein bakımından zengin içerikli lenf sıvısının dokuda birikmesi sonucu oluşan klinik tablodur. Hastalık özellikle kol ve bacağın bu birikme ile anormal bir şekilde şişmesi ve bu şişmenin kontrolden çıkarak kişiye rahatsızlık vermesi olarak tanımlanır. Etkilenen bölgede şişlik, ağırlık, sıkılık hissi, ağrı ve enfeksiyonlara yatkınlık belirtileri ortaya çıkar. Lenf ödem hastanın yaşam kalitesini ve sosyal yaşamını olumsuz yönde etkiler. İlerleyen dönemlerde kozmetik deformitelere, kol ve bacak fonksiyonlarında kısıtlılıklara neden olur. Düşük oranda olmakla birlikte bu alandaki yumuşak dokularda kötü huylu değişim (lenfanjiosarkom gelişimi) olabilmektedir.
LENFÖDEMİN ÇEŞİTLERİ NELERDİR?
Primer Lenfödem
Belirgin bir sebep olmaksızın lenfatik yapının yapısal bozukluğu sonucunda ortaya çıkan çeşididir. Lenfatik sistemin yeterli çalışmaması sonucu kol yada bacaklarda oluşur. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte doğum sonrası (konjenital lenfödem), ergenlik döneminde (prekoks) yada yetişkin dönemde (tarda) ortaya çıkabilmektedir. Bayanlarda daha sık görülür.
Seconder Lenfödem
Lenf damarlarının yada lenf nodlarının cerrahi, radyasyon tedavisi, enfeksiyon yada travma sonucunda hasar görmesi sonucunda ortaya çıkan lenfödem şeklidir. Bu nedenlerle oluşan lenfödem, erken dönemde ortaya çıkabileceği gibi haftalar, aylar hatta yıllar sonrada oluşabilir.
LENFÖDEM BELİRTİLERİ NELERDİR?
Hastalığın erken evrelerinde tanı biraz güçtür. Bu dönemde etkilenen alanda şişlik, gerginlik ve ağırlık hissi şeklinde belirtiler gözlenir. Hastaların çoğu belirtileri başlangıçta önemsemez yada başvurduğu tıbbi branşlardan hastalığının teşhisi yönünde tatmin edici netice elde edemez. Önleyici tedbirler alınmadığında belirtiler zamanla daha da artış gösterir ve geri dönülmez bir hal alır. Bu durumda cildin kalınlaşması, kol ve bacaklarda sertleşme, lenf sızıntısı ve hareketi zorlaştıracak boyutlarda ileri derece şişlik gibi belirtiler ortaya çıkar.
LENFÖDEM NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Erken evrede etkilenen alanda şişlik ve çap artışı en önemli dikkat çekici belirtilerdir. Kullanılan takı, aksesuarlar, giysi ve ayakkabının sıkması sözkonusu olur. Kol yada bacakta diğeri taraf ile karşılaştırıldığında çap farklılığı oluşur
Belirtiler aşırı egzersiz ve yorgunluk sonrası artış gösterir. Başlangıçta akşam saatlerinde ortaya çıkan belirtiler, hastalığın ilerlemesi ile gün içinde kalıcı nitelikte gözlenir. Lenfödem teşhisi ve ayırıcı tanısında kan tahlilleri, toplardamarların değerlendirlmesi (venöz dopler usg), lenfosintigrafi ve lenfatik MRI tetkikleri fayda sağlar.
KANSER AMELİYATI GEÇİREN HASTALARDA LENFÖDEM NEDEN GELİŞİR?
Kanser nedeniyle lenfatik sistemin çıkartıldığı hastalar önemli bir lenf ödemli gruptur. Özellikle meme, melanom, jinekolojik, prostat, idrar kesesi, testis, kolon kanserli hastalarda lenf kanallarının toplandığı koltuk altı ve kasık lenf nodlarının çıkartılması sonrası lenfödem gelişebilmektedir. Bu tür cerrahi işlemler sonrası radyoterapi uygulanması lenfödem gelişme riskini önemli ölçüde arttırır.
LENF ÖDEM EVRELERİ NELEDİR?
Evre 1: Şişlik minimal seviyededir veya parmak ile basıldığında deride iz bırakmaz. Kişi sıvı birikimi ve fibrotik değişikliklerden dolayı ağırlık hissi duyar.
Evre 2: Gözle görülür belirgin ödem vardır. Ödem geri dönüşümlüdür, basınç uygulaması ile veya yüksekte tutulduğunda iner. Bu nedenle hasta sabah uyandığında şiş olan kolunun veya bacağının normal hale geldiğini görür. Deriye parmak ile basıldığında çukurluk oluşur.
Evre 3: Ödem kendiliğinden inmez. Orta derecede şişlik vardır. Doku sert ve kalınlaşmıştır. Evre 4: Cilt daha derin tabakalarına kadar etkilenmiştir ve serttir. Kalıcı yapısal değişiklikler ve bozukluklar görülür. Bu evreye fil hastalığı (lymphostatic elephantiasis) adı verilir. Ciltte çatlaklar, yaralar oluşur ve bakterilerin bu çatlaklardan içeri girerek enfeksiyona neden olma riski artar. Yaralardan lenf sıvısı dışarı sızar.

LENFÖDEMDE ACİL TEDAVİ GEREKSİNİMİ NE ZAMAN OLUR?
Etkilenen kol yada bacakta kızarıklık, hassasiyet, ısı artışı olursa ve beden ısısı 38 derece’nin üstüne çıkdığı taktirde vakit geçirmeden doktora başvurulması gerekir. Bu bulgular sıklıkla enfeksiyon (lenfanjit, selüllit) belirtileridir. Uygun şekilde tedavi edilmediği takdirde lenfödemin kötüleşmesine ve genel düşkünlüğe neden olur. Bu tablo tıbbi tedaviyle zaman kaybetmeden düzeltilmelidir.
LENFÖDEM TEDAVİSİ (MANUEL LENF DRENAJI)
Lenfödem kontrol altında tutulmadığı takdirde ilerleyici nitelikte değişim gösteren kronik bir hastalıktır. Lenfödem için etkinliği kabul edilen ilaç tedavisi bulunmamaktadır. Lenfoloji alanında uzmanlaşmış ve deneyim sahibi çok az sayıda sağlık personeli olduğu için hastalar genellikle destek ve tedavi konusunda kime başvuracaklarını bilememektedirler. Günümüzde cerrahi dışı (fizyoterapi) ve cerrahi tedavi yöntemleri ile lenfödemin geriletilmesi ve kontrol altında tutulması hedeflenmektedir. Manuel Lenf drenajı olarak bilinen tedavi yöntemi sadece ve sadece bu konuda eğitim almış uzman fizyoterapistler tarafından yapılmalıdır. Alanında uzman fizyoterapistler önce hastanın ana lenf nodüllerini çalıştırır daha sonra hasarlı bölgede biriken kirli lenf sıvısını sağlıklı tarafa aktarır. Hasta bu sırada acı ya da ağrı hissetmez. Manuel terapi terapistin eli ile dokunarak ve masajla gerçekleştirdiği bir tedavi yöntemdir. Terapi sonrası terapist özel bandajlama yöntemi ile tedaviyi takviye eder ve bunlara ilave olarak hastaya özel egzersiz programı hazırlar.

Fizik Tedavi Hakkında Yanlış Bilinenler ve Sık Sorulan Sorular?

1.Evde dinlensem geçmez mi illa fizik tedaviye mi gitmem gerekli?

Evde yapılan istirahatlar tabi ki bazı ağrı tiplerinin azalmasında etkili. ama bu geçici bir çözümdür. Özellikle sırt ağrısı ya da Bel Boyun problemleri olan hastalarda fizik tedavi şarttır. Hastalığın ya da ağrının tamamen geçmesi fizik tedavi sayesinde olur.

2.Fizik Tedavi ağrılı mıdır?

Bu büyük yanlışlardan biridir. Fizik tedavi uygulamalarının asıl amaçlarından biri ağrıyı yok etmektir. İlk fizik tedavi uygulamalarında o dokudaki kan sirkülasyonu arttığı için ağrı hissedilebilir fakat tedavinin sonunda ağrılarınızdan kurtulacaksınız.

3.Fizyoterapistler masör müdür? Sadece masaj mı yapar?

Hayır. Fizyoterapistlerin asıl amacı yaralı veya hasta dokunun iyileşme sürecini hızlandırmak, kas eklem kemik yapının normal işlevini geri kazandırmaktır. Masaj bunu sağlamak için yapılan en basit uygulamalardan biridir. Kişiyi biraz rahatlatmak adına tedavi programına katılabilir. Ama iyileştirme etkisi büyük değildir. Fizyoterapistler masör değildir. Ancak dokuyu rahatlattığı için okullarda masaj teknikleri üzerine özel dersler almaktadırlar.

4.Fizik tedaviyi evde kendim yapabilir miyim?

Fizik tedavi uzman fizyoterapistler tarafından uygulanır. evde yapılacak tedavi yöntemleri kişi sağlığı için tehlikeli olabilir. 4yıllık lisans eğitimi sonrası fizyoterapistler tarafından yapılan fiziktedavi en etkili ve sağlıklı olan tedavi şeklidir.

5.Büyük makineler kullanmadan fizik tedavi bir işe yaramaz mı?

Fizik tedavide asıl önemli nokta uygulamayı yapan fizyoterapistin elleri (manuel terapi) ve gözlemleridir. Fizyoterapist hastayı gözlemler ve gerekli tüm uygulamaları el yordamıyla yapar. Ancak bazı cihazlardan yardım alabilir. Bu cihazlar sadece küçük bir tedavi etkisi gösterirler.

6.Ameliyat olmadan geçer mi? Fizik tedavi ameliyattan önce mi sonra mı yapılır?

Fizik tedavide asıl amaç kişiyi ameliyat olmadan iyileştirmeyi amaçlamaktır. Çoğu hastalıkta yada yaralanmada ameliyata gerek duymadan sonuç alınır. Artık son aşamaya gelmiş fizik tedavinin etkisiz kalacağı durumlarda cerrahiye yönlendirilir. Hasta cerrahi geçirse bile ondan sonraki aşamada yine fizik tedavi almak zorundadır. Çünkü ameliyat sonrası alınan fizik tedavi sayesinde tam iyileşme sağlanır.

7. Hastalığım kaç seansta geçer?

Bu sorunun hangi hastalık olursa olsun kesin bir cevabı yoktur. Her insana ve hastalığa göre değişir. Muayene sonrasında yaklaşık olarak bi tahmin yapılabilir ama yine de asıl cevap hastanın tedaviye verdiği yanıtlar sonrası kesinleşir.

Ameliyatsız Bel Fıtığı Tedavisi

Ameliyatsız bel fıtığı tedavisinde kullandığımız yöntemlerin başında manuel terapi gelmektedir.Manuel terapi vücudun biomekanisini ve hareketlerini temel alır.Manuel tedavi yönteminde iyileşme çok hızlıdır.Tedavinin etkileri kalıcıdır.Herhangi bir ilaç uygulaması içermez.Profesyonel kişiler tarafından uygulandıında tamamen güvenli bir yöntemdir.

Sıkça sorulan sorular

Kaç seansta iyileşirim?

Fıtığı derecesine ve büyüklüğüne bağlı olarak seans sayısı değişmektedir.Her hastanın iyileşme kapasitesi ve hastalık derecesi farklıdır.Genellikle ortalama 5-10 seansta hastalarda belirgin iyileşme görülür.

Tedavi bittikten sonra fıtık tekrarlar mı ?

Manuel tarapi fıtık üzerinde oldukça etkili bir yöntemdir.Fıtık derecesinde azalma boyun çevresi etkilenen kaslarda rahatlama eklem limitasyonunda azalma sağlar.Hastaya yapmaması gereken hareketler düzgün postür duruşu öğretilden sonra günlük egzersizleri verilir.Tedavi sonrası uyarılara uyan ve egzersizlerini yapan hastalarda fıtık tekrarlamaz.

Ameliyat kesin çözüm müdür?

Boyun fıtığında değerlendirme çok önemlidir.Son evreye gelmeden ve sinire belirgin derecede bası olmadan ameliyat önerilmez.Fiziki değerlendirmede şiddetli uyuşma güç kaybı ve ağrı varsa ameliyat düşünülebilir.bunun dışındaki vakalarda manuel terapi ve egzersiz tedavisiyle hastalar iyileşmektedir.Ayrıca ameliyat olan hastaların birçoğunda ameliyat sonrası fizik tedavi almadıkları için fıtığın tekrarladığı görülmektedir.Fizik tedavi yöntemleri hasta ameliyat olsada olmasada kesinlikle uygulanmalıdır.

Boyun ağrısından dolayı muayeneye gittim.Mr da fıtık çıktı ancak ağrım çok şiddetli değil.Gerçekten fıtık var mıdır ?

İnsanların birçoğunda ağrısı olsun yada olmasın mr görüntüsünde az da olsa fıtıklaşma görülebilir.Ancak bu fıtık sinire bası yapmıyorsa ağrının kaynağı eklemde yada yumuşak dokuda olabilir. Fıtığın kendine özgü belirtileri vardır.Bunlar kola yayılan uyuşma , karıncalanma, şiddetli ağrı ve güç kaybıdır.Hastalar ayrıntılı bir şekilde değerlendirilip problemin kaynağı iyi belirlenmelidir.Fıtık ve diğer problemlerin ayrımı yapılmalıdır.

 

 

Beylikdüzü Fizik Tedavi – Fizyoterapist

Neva Fizyoterapi –  Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon

Boyun, bel ve eklem ağrılı hastalar başta olmak üzere, ameliyat sonrası hareket kısıtlılığı devam eden veya geçirilmiş felç sonucu yürüyemeyen hastalara yatarak ve ayakta tedavilerde fizyoterapi hizmeti verilmektedir.

Fizyoterapi gerektiren kas iskelet sistemi hastalıklarının arasında en önemli olarak;

Boyun Ağrıları: Boyun fıtığı, kireçlenme, duruş bozuklukları vb.

Bel Ağrıları: Bel fıtığı, bel kayması, kireçlenme vb.

Omuz Ağrıları: Donuk omuz, tendinit, bursit vb.

Sırt Ağrıları:  Kas ağrısı, skolyoz, duruş bozuklukları vb.

Dirsek, el bileği, kalça, diz ve ayak bileği gibi her türlü eklem ağrıları

Fibromiyalji, miyofasiyal ağrı sendromu gibi yumuşak doku hastalıklarında da fizyoterapi uygulanabilmektedir.

Rehabilitasyon gerektiren hastalıkların arasında;

Ortopedik Rehabilitasyon: Kalça ve diz protezi, menisküs, ön çapraz bağ, omuz gibi bölgelere yapılan ortopedik girişimler ve kırık sonrası rehabilitasyon

Nörolojik Rehabilitasyon: İnme, kafa travması, omurilik yaralanması, yüz felci, sinir yaralanması ve multiple skleroz, parkinson gibi nörolojik hastalıkların rehabilitasyonu

Pediatrik rehabilitasyon:  Serebral palsi, spina bifidaya bağlı felç, tortikolis, doğum sırasında olan brakiyal pleksus hasarı Beyin cerrahisi ameliyatları sonrası rehabilitasyon İltihabi romatizmal hastalıkların rehabilitasyonu

El rehabilitasyonu: Kırıklar, tendon, sinir kesisi ve ameliyatları sonrası rehabilitasyon

Osteoporoz (kemik erimesi)

Migren Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

MİGREN

Migren, hastanın günlük yaşantısını etkileyen, günlük aktivitelerde ciddi kısıtlılık yaratabilen bir baş ağrısı tipidir. Genellikle boyun, ense, şakak veya göz çevresinde başlayan ağrı ile karakterizedir.Ağrı tek taraflı olabilir ve zaman zaman taraf değiştirebilir. Migren atağı sırasında bulantı kusma ışığa sese hassasiyet görülebilirAtak sayısı ve şiddeti arttıkça hastada uyku bozukluğu ve depresyon tabloya eşlik eder.

Migrenin nedenleri arasında  genetik faktör ilk sıradadır.Annesi ve babası migren olan kişide yüzde 75 oranında migren görülür.Diğer bir neden hormonal değişikliklerdir.Bu sebeple kadınlarda erkeklerden 3 kat daha fazla görülür.Regl dönemlerinde, hamilelikte ve menepozda bu değişimden dolayı migren şiddeti değişir.

Migren Çeşitleri

Aura migrende görülen nörolojik bulgulardır.Bunlar parıltılı titreyen ışık görme , el ağız dil ve çenede uyuşukluk ve karıncalanmadır.Aura görülmesine göre auralı ve aurasız olarak ayırılır.Migren atakları oluşma sıklığına göre episodik migren ve kronik migren olarak ikiye ayrılabilir.Episodik migren aralık uzundur ara ara migren atakları görülür.Kronik migrende ise üç ay içerisinde 15 gün ve üzerinde atak görülür.

Belirtiler

Şiddetli baş ağrısı (boyun,ense,şakak ve göz çevresinde)

Tek taraflı baş ağrısı

Bulantı kusma

Aşırı duyarlılık ve tepkisellik

Dikkatte azalma

Depresyon

Işık ses ve kokuya aşırı duyarlılık

Aura:Nörolojik değişikliklerdir.Parıldayan ışıklar , el dil ağız ve çenede uyuşma ve karıncalanma

Tedavi

Tedavinin doğru yapılması için hastanın ayrıntılı olarak değerlendirilip migrenin tipi ve şiddetinin belirlenmesi gerekir.Bazen gerilim tipi baş ağrısıyla karıştırılabilmektedir.Bu ayrımın iyi yapılması gerekir.Tedavide atakların sayısını ve sıklığını azaltmak için ilaç tedavisi uygulanmaktadır.Bunun yanısıra alternatif tıp teknikleri, akupunktur, manuel terapi, klinik masaj tekniklerinin bir arada kullanılmasıyla çok etkili ve kalıcı sonuçlar alınmaktadır.

Kas Yaralanmaları

KAS YARALANMALARI
Dışarıdan gelen travma yada yapılan hareketin sonucu olarak kas doku dayanım sınırının aşılmasıyla kas yaralanmaları meydana gelir.Kas yaralanmalarının travma, kas güçsüzlüğü ,kasın boyunun optimal olmaması , dolaşım bozukluğu , aktiviteye hazırlıksız olma , laktik asit birikimi gibi birçok nedeni olabilir.Akut veya kronik olarak meydana gelebilir.Yaralanma tek ve büyük bir yapıda olabileceği gibi küçük ve tekrarlayan yapıda da olabilir.

Belirtiler
Ağrı , hematom(kanama) , ödem ,hassasiyet , fonksiyon kaybı görülebilir.Yaralanmanın şiddetine göre bu semptomlar değişkenlik gösterir.

Tanı
Fiziksel muayene ve MRI ile kas yaralanmaları anlaşılabilir ve yaralanma derecelendirilmesi yapılabilir.

Tedavi
Yaralanmadan hemen sonra dinlenme , soğuk uygulama , kompresyon ve elevasyon protokolü uygulanır.Fiziksel muayene ve MRI sonuçları ile yaralanmanın şiddeti ve dokunun durumu belirlendikten sonra vakit kaybetmeden tedaviye başlanmalıdır.Tedavinin amacı kas iyileşme fazlarını dikkate alarak doğru tedaviyle kasın eski fonsiyonuna ulaşmasını sağlamaktır.Bu süreçte kasa uygulanması gereken rehabilitasyon programı çok önemlidir.Eğer uzman kişiler tarafından doğru bir rehabilitasyon programı uygulanmazsa yada tedavi gecikirse dokuda kötü iyileşme sonucu kasılma ve esneme yeteneği olmayan fibröz doku gelişir.Kas esnekliğini ve kuvvetini kaybeder.Tekrar yaralanma ihtimali yüksektir.Bu sebeple kas yaralanmasının iyileşme sürecinin her evresinde fizik tedavi şarttır.

Boyun Fıtığı Nedir? Tedavisi Nelerdir?

BOYUN FITIĞI NEDİR?

Omurga, dikey yönde etki yapan vücut ağırlığı ve dış kuvvetlere karşı koymanın yanında, hareket fonksiyonunu da yürütmek durumundadır. Bu yüzden sabit kalmak ve hareketli olmak gibi çatışan iki özelliğe sahip olmalıdır. Bu ikili özellik, omurganın bölümlü yapısı ve omurlar arasındaki diskler tarafından sağlanır. Diskler dikey yönde, yana eğilme ve dönme sırasında uygulanan kuvvetleri emerler. İnsanoğlunun iki ayak üzerindeki duruşu da disk üzerine yansıyan kuvvetleri artırır. Sonuç olarak omurlar arasındaki diskler yaşla belirginleşmek üzere yıpranmaktadır. Yük emme yetenekleri ve dayanıklılıkları azalır, fıtıklaşma gelişebilir. Boynun fazla ağırlık taşımamasına rağmen hareketli yapısı nedeniyle bozulması ve disk fıtığı görülme riski yüksektir. Boyun bölgesinde her omur, cismi hizasından çıkan sinirlerde kola ve sırta yayılarak, bu bölgelerin duyu ve hareketini sağlar. Omurgalar arasındaki disk dokusunun jelatin kıvamındaki iç kısmının, daha kuvvetli bir bağ dokusundan oluşan dış kısmı yırtarak omurilik ve sinirlere bası yapması sonucu boyun fıtığı ortaya çıkar.

BOYUN FITIĞI BELİRTİLERİ

Boyun fıtığının belirtileri fıtığın yerine, hastalığın süresine ve ciddiyetine bağlı olarak değişkenlik gösterir. En sık karşılaşılan boyun fıtığı belirtileri şöyledir;

  • • Tek taraflı, kola doğru yayılan bir ağrı,
  • • Parmak uçlarına kadar yayılan ve uyuşma ile beraber seyreden ağrı.
  • • Ağrı ile birlikte yayıldığı kolda kuvvet kaybı.
  • • Ele alınan cisimleri düşürmek
  • • Yürüme güçlüğü ve dengesizlik

Boyun fıtığı, akut ve kronik olarak iki döneme ayrılır. Akut dönemde: nukleus pulpozus’un fıtıklaşması veya serbest olarak dışarı çıkması durumu söz konusu iken, kronik dönemde kemikte gagalaşmaların oluşumu (osteofit) veya genel olarak omurga sistemini oluşturan yapıların yaygın dejenerasyonu ile servikal spondilozis adı verilen bir tablo söz konusudur. Akut boyun disk fıtıklaşmalarında; tek yanlı, kürek kemiğine, göğse üst ekstremiteye yayılan ağrılar hissedilebilir. Ağrı, öksürük, ıkınma ve hapşırma ile artabilir. Ağrı ve uyuşukluğun sıklaşması ve belirli sürede yatak istirahati ile geçmemesi durumunda mutlaka bir beyin ve sinir cerrahına başvurulması gerekir.

BOYUN FITIĞININ NEDENLERİ

  • • Trafik kazası veya travma geçirmek, şoförlük, bankacılık gibi mesleklerde çalışmak,
  • • Boyunun yanlış hareketleri ve yanlış pozisyonları,
  • • Boyun kaslarında zayıflık,
  • • Yanlış duruş, psikolojik stres, yorgunluk
  • • Uzun süreli bilgisayar kullanımı
  • • Profesyonel olmayan masaj
  • • Ev işleri, dikiş nakış, temizlik, perde asma, silme gibi aktiviteler boyun fıtığını artıran

Boyun fıtığının oluşması pek çok nedene bağlı olmakla birlikte boyun, bele göre daha narin bir yapıda olduğundan, boyundaki deformasyonlar daha erken yaşlarda başlayabilir. Sürekli aynı noktaya bakmak, boynu uzun süre aynı noktada tutmak, bilgisayar ya da televizyon karşısında uzun süre geçirmek, soğuk klima esintisine maruz kalmak ve egzersiz yapmamak başlıca boyun fıtığı nedenleri arasındadır.

Boyun fıtığı bazı kişilerde yapısal özelliklere bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Genellikle ince, narin ve uzun boyunlu insanlarda boyun fıtığı, kısa boyunlu insanlara oranda daha çok görülmektedir. Bu tip insanların kas yapıları daha zayıftır ve çevresel faktörler ile yaşam biçiminden çok daha kolay etkilenir. Boynun kötü kullanımı da söz konusuysa, bu kişiler daha yüksek oranda boyun fıtığı riski altındadır. Kısa boyunlu ve basık kafa yapısına sahip olan kişilerde ise boyun fıtığının görülme oranı çok daha düşüktür.

Sigara kullanmak da boyun fıtığı riskini artıran nedenler arasındadır. Özellikle genç yaşlarda sigaraya başlayanlarda, boyun yapısı çok kısa sürede bozulmaktadır. Sigara, akciğer kanserine genellikle 20 yıl gibi uzun bir dönemde neden olurken, sigara içen kişilerde ilk 5 yıl içinde boyun fıtığı vakalarına rastlanmaktadır. Genetik faktörler de boyun fıtığı üzerinde etkilidir. Eğer kişinin ailesinde boyun fıtığı vakaları varsa, fıtık olma riski de artmaktadır.

Uygunsuz çalışma ve uyuma pozisyonları boyun fıtığının oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Oturur vaziyette uyuyakalmak, önemli bir boyun fıtığı faktörüdür. Bu tür alışkınlığı olan kişilerde boyun yastığı kullanılması gereklidir. Gece uykusunda en az 6-8 saat vakit geçirildiği için boynu destekleyen ve boyun boşluğunu dolduran ortopedik yastıklar kullanılmalıdır. Yanlış bir uyuma pozisyonunda geçirilen süre, boyun fıtığına yakalanma riskini artırmaktadır.

BOYUN FITIĞI TANISI

Boyun fıtığı tanısında hastanın detaylı öyküsü ve fiziksel muayenenin önemi çok büyüktür ve sadece bunlarla tanı koymak bile mümkündür. Ama görüntüleme teknikleri ile de boyun fıtığının varlığını teyit etmek ve seviyesini saptamak gereklidir. Boyun fıtığında kesin tanının koyulabilmesi için ayrıntılı nörolojik muayene, uygun radyolojik incelemeler ve gerekli olan durumlarda uygulanan sinir elektrosu tetkiki (EMG) yeterlidir.

Yapılan muayene ile sinir tahribatına ait bulgular yoksa hastaya mutlak yatak istirahati, ağrı kesici kullanımı ve fizik tedavi önerilmektedir. Ancak sinir tahribatına ait bulguların mevcudiyetinde ve diğer tedavi yöntemlerinin başarısız kaldığı durumlarda cerrahi uygulanır.

BOYUN FITIĞI TEDAVİSİ

Boyun fıtığı tedavisi eğer hastalık hafif şiddette ise istirahat, stresten uzak bir yaşam, ağrı kesici ilaçlar ve fizik tedavi ile yapılır. Ancak boyun ve kol ağrıları ilaç ve fizik tedaviye rağmen geçmiyorsa, hastanın kollarında uyuşukluk, kuvvet azlığı varsa hastanın ameliyat edilmesi gerekebilir. Günümüzde boyun fıtığı ameliyatları daha başarılı bir şekilde yapılabilmektedir. Uykuları kaçırabilen ve yaşam kalitesini düşüren boyun fıtığının, mikrocerrahi yöntemi ile tedavisi mümkündür. Mikrocerrahi yöntemiyle hastada mevcut şikâyetler ortadan, kaldırılmaya ve ağrıdan dolayı düşmüş olan yaşam kalitesi de yükseltilmeye çalışılır.

BOYUN FITIĞI AMELİYATI SONRASI DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Boyun fıtığının cerrahi yöntemle iyileşme oranı son yıllarda oldukça yükselmiştir. Hasta medikal tedaviden yarar görmüyor ve felç durumu riski ile karşı karşıyaysa, cerrahi müdahale uygulanmaktadır. Cerrahi müdahale sonrası ise hastanın aynı noktadan tekrar boyun fıtığı olma oranı ise son derece düşüktür. Ameliyatlar artık çok büyük kesilerle yapılmamakta, mikroskobik ve endoskopik yöntemlerle boyunun sağ tarafından girilerek uygulanan, 1-1,5 saatlik ameliyatlar sonrası hasta 10 gün içinde normal yaşantısına geri dönmektedir.

Boyu fıtığı ameliyatı olan hastaların 10 gün sonra normal aktivitelere dönebilmeleri için bazı noktalara dikkat etmeleri gerekmektedir. Bunlar;

  • • Taburcu olduktan sonraki ilk yedi gün içerisinde, hastanede olduğu gibi yatak istirahatine devam edilmelidir.
  • • Günde sadece 6-7 kez (tuvalet ve yemek ihtiyacı için) kalkılmalı, bunun dışında yatılmalıdır. Yataktan kalkma ve yatağa yatma hareketlerinin öğretilen biçimde olmasına dikkat edilmelidir.
  • • Yatak ve yatış biçimi: Yatak hastaya uygun ortopedik bir yatak olmalıdır. Sırt üstü ve/veya yan yatılıp, dönülebilir. Ortopedik bir yastık kullanılmalıdır. Yataktan kalkarken öğretildiği şekilde koldan destek alarak önce oturmak sonra ayağa kalkmak esastır.
  • • Oturma: İkinci haftadan sonra dik olarak oturulabilir. Alçak, yumuşak koltuk ya da kanepelere gömülerek oturulmamalıdır.
  • • Tuvalet: İlk hafta tuvalet ihtiyacı klozete oturularak giderilmelidir.
  • • Banyo: Hastaneden taburcu olduktan sonraki 1’inci gün yara hattı su geçirmez şekilde kapatıldığından banyo almakta bir sakınca yoktur. Yara 1’inci haftada doktor gördükten sonra açık bırakıldığı halde hasta banyo yapabilir.
  • • Yürüyüş: Taburcu olduktan 1 hafta sonra arttırılarak her gün yapılmalıdır.
  • • Ameliyat yeri̇: Ameliyat yerinde karıncalanma uyuşukluk veya sertlik hissi olabilir. Hareketle, öksürmekle dikişlerin açılması söz konusu değildir. Yara yerinden dikiş̧ alınmayacaktır. Yara yerinden herhangi bir akıntı olduğunda kısa sürede doktora başvurulmalıdır.
  • • Sigara ve alkol: Sağlığa zararlı olan maddelerin kullanılmaması gerekmektedir. Bunlar fıtık oluşumunda etkili olur. Yara iyileşmesini geciktirme gibi olumsuz bir etkileri de vardır.
  • • Cinsel yaşam: Bir hafta süre ile cinsel aktivitenin kısıtlı olmasına dikkat edilmelidir.
  • • Otomobil kullanma: Birinci haftadan sonra kısa mesafelerde araba kullanılabilir.
  • • Diyet: Kilo almamak hem omurganın hem de genel sağlık için gereklidir. Bu nedenle hastanın durumuna uygun diyet düzeninin hastaneden çıkmadan programlaması gerekirse diyet bölümünden yardım istenmesi gerekmektedir.
  • • İlaçlar: Hastaya verilen ilaçlar 1 hafta süre ile kullanılmalıdır.

BOYUN FITIĞINA İYİ GELEN EGZERSİZLER

Boyun fıtığından korunmak için boyun fıtığına iyi gelen egzersizleri düzenli olarak yapmakta fayda vardır. Özellikle boyun fıtığı risk grubunda olan kişilerin mutlaka düzenli egzersiz yapması gerekir. Genelde boynu sağa sola bükmeden, boyun adalesini güçlendiren egzersizler, boyun fıtığına yakalanma riskini azalmaktadır. İzometrik denilen elin; alnın ortası, şakak ve enseye konularak itilmesi şeklinde yapılan ve her bir itmede 10’a kadar sayılan egzersizler, boyun kaslarını güçlendirmektedir. Önerilen bu hareketler, günde en az 2 ya da 3 kez yapılarak bir yaşam tarzı haline getirilmelidir. Kişi, gün içinde 5 dakikayı kendine ayırarak boyun fıtığı riskinden korunabilir. Bunun yanında; boyun fıtığına yakalanma riski olanlar, bilinçli ve düzenli olarak yüzerek bu riski azaltabilirler. Yüzme boyun yapısının bozulmasını engelleyen önemli bir faktördür. Masa başında çalışan kişiler ise sırt ve bel desteği olan sandalyeler kullanmalıdır. Mümkün olduğu kadar klimalardan uzak durulmalı ve bilgisayarlar göz hizasında olacak şekilde çalışılmalıdır.

Bel Fıtığının Sebepleri ve Tedavi Yöntemleri

BEL FITIĞI NEDİR?

Bel fıtığı bel omurgası arasında bulunan disklerin hasar görmesi ile sinirlerin sıkışması sonucu oluşur. Silindir biçimde 24 adet omurun üst üste birleşmesinden oluşan omurgada; Lumbar bölge olarak adlandırılan bel bölgesinde L1, L2, L3, L4 ve L5 olarak numaralandırılan 5 omur bulunur ve bunlar içeri doğru bir yaylanma oluşturacak biçimde dizilir. En alttaki L5 omuru omurgayı “sakrum” adı verilen, her iki kalça kemiğinin ortasında yer alan leğen biçimli kemikle birleştirir. Omurlar birbirinden disklerle ayrılırlar.

Sağlıklı bir disk omurgada tıpkı araba amortisörü gibi şok emici olarak çalışır. Diskler, omurgayı yer çekimine karşı ve atlama, çekme, itme gibi güçlü hareketlerden korur. Fıtıklaşma, diskin merkezindeki çekirdek dışarı doğru basınç yapmaya başladığında oluşur. Çekirdek dış halkalara basınç yapar, halkaların bir bölümü çatlar ve disk dışarı doğru kabararak fıtıklaşır. Disk çekirdeğinin dışarı doğru kabarması bel fıtığı olarak adlandırılır. Yerinden oynayan disk ise beyne iletilen sinirlere baskı yapar ve şiddetli ağrılar baş gösterir. Bel fıtığının en önemli belirtisi belden başlayarak bacaklara doğru yayılan ağrı ve uyuşmadır.

BEL FITIĞININ SEBEPLERİ NELERDİR?

Obezite: Aşırı kilolar bel fıtığının en sık nedenidir. İnsan vücudunun ağırlığını omurga taşır. Omurganın esnekliğini sağlayan ve bir tür destek yastığı olarak görev gören disklerin aşırı baskıya maruz kalması, deforme olmasına ve şeklinin bozulmasına yol açar. Normal şeklini kaybederek dışarıya doğru kabaran, fıtıklaşan disk, baskı yaptığı sinirin fonksiyonlarını etkileyerek değişik belirti ve bulgulara neden olur. Gebelikte de vücudun ağırlık merkezinin öne doğru yer değiştirmesi omurgaya ek yük binmesine neden olur.

Hareketsizlik: Vücudumuzun yükünü taşıyan sadece omurga değildir. Omurga boyunca uzanan tüm boyun, sırt ve bel kasları, karın kaslarının da fonksiyonu çok önemlidir. Hareketsiz yaşam, düzenli egzersiz yapmama gibi durumlarda kaslar yeterince güçlü olmadığından, kasların taşıması gereken vücut ağırlığı da omurganın üzerine ek yük getirir. Bu yük, disklerin üzerine binerek fıtıklaşmalarına neden olur.

Sigara içme: Sigaranın disk dejenerasyonlarını artırdığı, iyileşmeyi yavaşlattığı birçok bilimsel çalışmada bildirilmektedir.

Günlük yaşamda omurga fizyolojisine uygun hareket etmemek: Günlük yaşantımızda farkında olmadan yük kaldırma, nesneleri itme, çekme gibi yaptığımız bir dizi harekette, omurga fizyolojisine uygun davranılmalıdır. Yerden bir yük kaldırılırken mutlaka dizler kırılarak çömelmeli, yük sonra kaldırılmalıdır. Omuz üstüne yük kaldırılırken (çamaşır asma, dolap yerleştirme gibi) dikkat edilmeli, varsa bir merdiven, sandalye gibi bir yükseklik üzerinden bu işler yapılmalı, yukarı doğru uzanılmamalıdır. Günlük çalışma sırasında özellikle masa başında, tam dik pozisyonda oturmalı ve sandalye bel girintisini destekleyecek biçimde seçilmelidir. Sandalyenin uygun olmadığı durumlarda, bel girintisini destekleyecek ilave bir yastık aynı işi görecektir. Yataktan kalkarken aniden bele yük bindirerek doğrulmaktan kaçınılmalıdır. Önce yan dönmeli, sonra ayakları yatak kenarından aşağı sarkıtıp dirseklerden destek alarak doğrulmak gerekir.

Meslekle ilgili  faktörler: Ağır fiziksel aktivite ve ağır kaldırma gerektiren meslekler. (Ör: İnşaatlarda çalışanlar), devamlı öne eğilme, eğilerek dönme gerektiren meslekler, araba, otobüs, kamyon kullanma gibi vücudu sürekli vibrasyona maruz bırakan meslekler, uzun süre ayakta durma veya oturma gerektiren meslekler, futbol, halter, kürek ve güreş sporlarıyla uğraşan kişilerde bel ağrısı ve bel fıtığı sıklığı artmaktadır.

BEL FITIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Bel fıtığının en sık görülen belirtileri tek veya her iki bacağa vuran ağrı, ayaklarda uyuşma, hareket kısıtlılığı, yürüme ve oturmada güçlüktür. Bel fıtığı ilerlerse iktidarsızlık, çabuk yorulma, idrar kaçırma, yürüyememe de bu belirtilere eklenir.

BEL FITIĞI TEŞHİSİ NASIL KONUR?

Bel fıtığı teşhisi bu konuda uzman hekimin hastayı klinik muayene sırasında gözlemlemesi sonucu koyulur. Günümüzdeki modern tanı yöntemlerinden olan Manyetik Rezonans (MR) ile de bel fıtığı kolaylıkla teşhis edilebilir ve fıtığın derecesi belirlenir. EMG (Sinir ölçüm testi) de bazı durumlarda teşhise yardımcı olur.

BEL FITIĞININ TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

      a) Başlangıç Safhası: Bel fıtığının tedavisi fıtıklaşmanın, yani disk denilen elastiki maddenin bacağa giden sinirlere yaptığı basının derecesine bağlıdır. Eğer sadece bel ve bacak ağrısı mevcut, herhangi bir uyuşukluk, güç kaybı, hareket kısıtlılığı yoksa bel fıtığı başlangıç safhasında demektir. Bu halde hastaya kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden kaçınması önerilir. Bunun yanı sıra hastaya aşağıda sıralanan uyarılar yapılır.

  • • Hasta birkaç kiloyu aşan ağırlıkları kesinlikle kaldırmamalıdır.
  • • Bel, öne, yanlara doğru eğilmemeli ve bükülmemelidir. Yerden bir şey almak gerekirse hasta alma işlemini çömelerek yapmalıdır.
  • • Hasta otururken belinin arkasına, bel boşluğunu yok edecek şekilde bir yastık koymalıdır ve yirmi dakikadan fazla oturmamalıdır. Eğer hastanın mesleği gereği uzun süre oturması gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümelidir.
  • • Hastanın yukarıya doğru kesinlikle uzanmamalıdır. Yukarıdan bir şey alması gerekiyorsa bu işlemi bir sandalye veya merdiven yardımıyla yapmalıdır.
  • • Hasta belini daima sıcak tutmalı, açık pencere veya havalandırma önünde durmamalıdır.
  • • Stres ağrıyı arttırmanın yanı sıra bel fıtığının ilerlemesine de yol açabilir. Bu sebeple bel ve bacak ağrısı olan hastalar stresten kaçınmalıdır.
  • • Hasta evde kaldığı süre içinde yatak istirahati yapmalıdır. Çok sert zeminlerin sanıldığının aksine zararları daha fazladır. Kaliteli bir yaylı yatakta ve hastanın kendince en rahat edebildiği pozisyonda yatması daha uygundur.
  • b) Bel Fıtığı İlerlerse: Eğer yukarıdaki önerilere uyulduğu, kas gevşetici ilaçlar kullanıldığı halde hastanın şikâyetleri devam ediyorsa hastaya fizik tedavi uygulanır. Fizik tedavi mutlaka bir uzmanın denetiminde olmalıdır. Fizik tedavi sırasında ilk bir kaç gün ağrılarda artma olabilir, ama hasta fizik tedavi uzmanının önerdiği sürece tedaviye devam etmelidir Eğer yapılan tüm tedavilere rağmen hastanın ağrıları geçmemiş ise nükleoplasti metodu uygulanabilir. Nükleoplasti ileri dereceye ulaşmamış bel fıtıklarında fıtıklaşmış diske röntgen altında bir iğne ile girilerek radyofrekans dalgalarıyla diskin ısıtılması, diskin içindeki sinirlerin harap edilmesi ve diskin içinde boşluklar açarak fıtığın çökmesi esasına dayanır. Nükleoplasti tek seans olarak, lokal anestezi altında hasta uyumadan ameliyathane şartlarında yapılır ve hastanede yatma gerektirmeden uygulanan bir metottur. Herhangi bir riski yoktur, ama fıtığı tamamen yok etmeyebilir ve başarı yüzdesi çok yüksek değildir. Lazerle diskektomi de nükleoplastiye benzer bir metottur.
  • c) Ameliyat Gerektiren Durumlar: Maalesef halk arasında ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar mevcuttur. Ama mikro cerrahi sayesinde bu tip korkulara yer kalmamıştır. Fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya geriletilmeyen bir güç kaybı, bacakta incelme, idrar tutamama varsa, dayanılmaz ağrılar mevcutsa veya MR filmlerinde diskten bir parça koptuğu tespit edilirse çözüm cerrahi müdahaledir. Ameliyatla omurilikten çıkan sinirlere olan mekanik bası giderilir. Eğer cerrahi müdahale yapılmaz ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, seksüel gücün kaybı, ayaklarda kuvvetsizlik gibi sorunlar gelişebilir.

BEL FITIĞINDAN KORUNMA YÖNTEMLERİ NELERDİR?

Yerdeki cisimleri dizleri kırmadan eğilerek kaldırmak, dizleri kırmadan ağır nesneleri itmek ve çekmek, omuz üstüne yük kaldırmak ve yukarı doğru uzanmak, masa başında uzun süre bel desteği olmaksızın çalışmak, elde uzun mesafelerde ağır yük taşımak bel fıtığını davet edici olaylardır. Aynı biçimde düzenli egzersiz yapmak da bel fıtığının önlenmesinde son derece yararlıdır.